Sanat gezileri çoğu zaman sadece eserlerle ilgili değildir… Eserlerin küratöryel düzenlemeleri, mekân ve insanla olan ilişkileri bu deneyimi bambaşka bir boyuta taşıyabilir. Son dönemde Haliç’in çevresinde sanat alanında ciddi bir dönüşüm yaşanıyor. Tarihi mekânlar yeniden işlevlendirilerek, sanat temelinde farklı açılardan sosyal buluşma noktaları haline geliyor. Bu mekanlarda bulunmak “iyi hissetmek” için başlı başına yeterli…
Henüz ziyaret etme imkânınız olmadıysa mutlaka gezi planınıza almanız gereken, hatta sıklıkla ziyaret edebileceğiniz, keyifli mekânlardan bahsedeceğiz size… Maison Yirmisekiz’in “Sanat Koleksiyonerliği” temalı Ekim ayı programında Mustafa Taviloğlu’nun 1972 yılında oluşturmaya başladığı 52 yıllık koleksiyonuyla hazırlanan “Bir Koleksiyoner Hikayesi” sergisi önemli bir yer tutuyordu. 903 sanatçının 2412 eserini barındıran, yedi farklı mekânda eş zamanlı olarak gerçekleşen bir sergi bu. Serginin yer aldığı yedi mekândan ikisi, Haliç’in iki yakasında bulunan Artİstanbul Feshane (eski adıyla Feshane-i Amire) ve İstanbul Sanat (Haliç Tersanesi).
Tarihe Tanıklık Eden Bir Tekstil Fabrikası
Feshane-i Amire, 200 yıllık tarihiyle İstanbul için simgesel değeri oldukça yüksek bir yapı. Osmanlı döneminin geniş kapsamlı ilk tekstil fabrikası. İstanbul’un en kıymetli endüstri mirasları arasında… Geleneksel üretim ve seri üretimin bir arada olduğu fabrika sistemine geçişin önemli bir halkası olarak, Osmanlı Devleti’nde dokuma ve giyim sanayii için en önemli gelişmelerden birisi olmuş. Fes ile başlayıp çuha, elbise kumaşı, döşeme kumaşı, askeri çizmeler, düğmeler, seccade, halı ve kilim gibi çeşitli tekstil ürünlerinin üretimi yapılmış. Bir dönem bu alanda önemli bir eğitim yuvası haline gelmiş. Uzun yıllar çağdaşlaşmanın önemli bir aracı olan bu yapı, çeşitli denemelerin ardından, birkaç yıl önce başlayan çok kıymetli bir dönüşümle artık bir sanat mekânı olarak eski etkisini sürdürüyor.

İBB Miras tarafından restorasyonu ve yeniden işlevlendirme çalışmaları gerçekleştirilen Feshane-i Amire, 2023 yazında ‘Artİstanbul Feshane’ adıyla şehrin kültür-sanat hayatına önemli bir giriş yaptı. 8 bin metrekarelik alana yayılan Artİstanbul Feshane, İstanbul’un kamusal alan olarak en büyük kültür-sanat mekânı olmasıyla öne çıkıyor. Açık ve kapalı alanlarıyla, Haliç manzarasıyla, tarihi dokusuyla benzersiz bir ruhu var. Kütüphane, konferans salonu, atölye, okuma alanları, kafe, mağaza gibi farklı ihtiyaçlara cevap veren birçok fonksiyonuyla; eşya dolaplarından ulaşıma kadar sunulan kolaylıklarla beklentileri karşılayan böyle bir mekândan mutlaka bahsetmeliydik. Yeniden işlevlendirilmiş haliyle, bu ay açıklanacak Dünya Mimarlık Festivali’nin (World Architecture Festival) finalistleri arasındaki yerini de almış.
Bu tarihi mekân, 15 Aralık’a kadar “Bir Koleksiyoner Hikâyesi”nin “Tanıdığımız İnsanlar” bölümüne ev sahipliği yapıyor.

Tanıdığımız İnsanlar
19’uncu yüzyıldan günümüze insan ve yaşamına dair görünümleri konu alan eserlerin bir araya getirildiği “Tanıdığımız İnsanlar” başlığı, koleksiyonda geniş yer tutan bir tema olarak figüre odaklanıyor. Sergilenen yapıtlarda, insanın sosyal kimliği, yalnızlığı, doğayla ilişkisi, dünyayla olan dinamik etkileşimi, fiziksel ve ruhsal yaşamı gibi insana dair olan ne varsa sanatçıların özgül tarihsel koşulları içinde ve özgün yorumlarında kendini yeniden gösteriyor.
Hala Aktif Olan, Dünyanın En Eski Tersanelerinden Biri
Fatih Sultan Mehmed tarafından 1455 yılında kurulan Tersane-i Amire, devletin topraklarında yer alan tüm tersanelerin idari olarak buraya bağlanmasıyla birlikte, denizcilik alanında merkez konumundaydı. İnşa tezgâhları, havuzları, kışlaları, yelken dikim, kürek yapım atölyeleri ve mektebin yanı sıra içerisinde bir cami, hamam ve zindan da yer alıyordu. 1913’te Taşkızak Tersanesi, Camialtı Tersanesi ve Haliç Tersanesi şeklinde üçe bölünen yapının her biri günümüze kadar ulaşmayı başarsa da sadece Haliç Tersanesi aktif olarak işlevini sürdürüyor. Bu özelliğiyle sadece Türkiye’de değil, dünyada hâlâ aktif bir şekilde işlevini sürdüren en eski tersanelerden biri.

İstanbul Sanat işte bu yapının içinde, denizin kenarında, bir yandan gemi bakım seslerinin duyulduğu bir atmosferde ziyaretçilerini ağırlıyor. Bu kompleks yapının içinde müze, performans sanatları merkezi, mağaza, sergi ve çocuk atölyesinin yanı sıra yeni yılda açılacak bir de restoran alanı var. Osmanlı’nın 600 yıllık denizcilik mirasına tanıklık ederken çağdaş sanatın izlerini sürebileceğiniz, sanat etkinliklerinin yanı sıra sosyal hayatta buluşma noktası olarak da kıymet görecek bir dönüşüm projesi…
Bu tarihi mekân, 15 Aralık’a kadar “Bir Koleksiyoner Hikâyesi”nin “İzlediğimiz Manzaralar” bölümüne ev sahipliği yapıyor.

İzlediğimiz Manzaralar
19’uncu yüzyıldan günümüze ağırlıklı olarak peyzaj ve manzara konulu eserlerin bir araya getirildiği “İzlediğimiz Manzaralar” başlığı, Mustafa Taviloğlu koleksiyonunda kapsayıcı bir kavram olan doğayı merkezine alıyor. Tarih ile günümüz, kültür ile doğa arasında bağlantı kuran yapıtlar, pastoral, tarihsel, mimari, ekolojik bir kültür imgesine dönüşürken, sanatçıların yaşadığı dönemin dinamiklerinin belleğe aktarıldığı manzaralar olarak karşımıza çıkıyor.
Bu yazı, Maison Yirmisekiz & Gentleman dergisinin iş birliğinde, derginin Şubat 2025 sayısında yayımlanmıştır.