Herkesin fotoğrafçı, her “an”ın fotoğraf olduğu bir dünyada, fotoğrafçılığın kaybetmeye başladığı en önemli şey “hikâye” bize göre… Türkiye’nin en önemli fotoğraf sanatçılarından İzzet Keribar’ın İstanbul Modern’deki sergisini kendisiyle birlikte gezerken ve her bir fotoğrafı onun anlatımıyla incelerken, hikâyenin önemini güçlü bir şekilde hissettik. Dinlediğimiz güzel hikâyeleri size aktarmaktan mutluluk duyuyoruz…
Türkiye’nin ilk modern ve çağdaş sanat müzesi İstanbul Modern’de, 25 Mayıs 2025’e kadar İzzet Keribar’ın “Renklerin Yolculuğu” sergisi yer alıyor. Maison Yirmisekiz Sanat Kulübü olarak “Fotoğraf Sanatı” konusunu işlerken bu sergiyi İzzet Keribar’ın anlatımıyla ziyaret etme imkânı bulduk.
“O Yıllarda Keşke Daha Çok Fotoğraf Çekseydim”
Altı bölümden oluşan serginin ilk bölümü, sanatçının 1950’lerde İstanbul’un hızla değişmekte olan sokak hayatını ve Güney Kore’nin kent ve kırsalını belgelediği çalışmalarına yer veriyor. Türkiye’nin en büyük fotoğraf arşivlerinden birine sahip ama fotoğrafçılıktaki ilk yılları için, “Keşke daha çok çekseydim” diyor İzzet Bey. Şehirlerin, insanların yaşadığı değişimin, “bir daha aynı şekilde bulamamanın” önemini hatırlatıyor bu sözleriyle…
“O yıllarda çok az fotoğraf çekmişim, üzülüyorum. Şehirler değişiyor, dünya değişiyor. İstanbul tekrar o haline dönmeyecek. İnsan hayattayken o değişimi görebilmesi bence olağanüstü. 50 sene sonra İstanbul tekrar değişecek, bugünkü gibi göremeyeceğiz onu. Elimde bu şekilde siyah-beyaz çekilmiş 150-200 fotoğraf var. Keşke bir sıfır daha ekleseydim 2500 tane olsaydı.”
İzzet Bey’in hikayesi, “Şanslıydım, iyi bir ailede doğdum” dediği 1936 yılında, İstanbul Gümüşsuyu’nda, Almanya Başkonsolosluğu’nun karşısındaki bir evde başlıyor. “İkinci bir baba” gibiydi dediği, kendisinden 8-9 yaş büyük abisi, resme ve fotoğrafa ilgisiyle ona ilham olmuş. İzzet Keribar’ın fotoğraf çekme isteği, “Abim yapıyor, ben de yapayım” diye tatlı bir özenme ile başlamış.
“Bana İstanbul’u öğreten abim oldu, her yere götürüyordu. O zaman 20’li yaşlarındaydı ve fotoğraf çekiyordu. Küçük kardeş olarak onu taklit etmeye başladım. Liseyi bitirdiğim zaman babam bana bu gördüğünüz makineyi hediye etti. O zamanın en muhteşem makinesiydi. O kadar seviyordum ki gece bile yanımdan ayırmıyordum, sabah ilk onu görebilmek için yanıma alıp yatıyordum. O yıllarda çektiğim fotoğraflar siyah-beyaz”.
1956 yılında yedek subay tercüman olarak kendi arzusuyla Güney Kore’ye gittiğinde dünyayı görmek için içi kıpır kıpırdı. Çünkü seyahat, fotoğraf demekti… Yaklaşık bir yılını orada geçirirken, savaş sonrası açlık-yoksulluk içindeki halk ve kendinden büyük yükler taşıyan çocuklar girdi kadrajına. Eşi, benzeri olmayan, bir dönemi tüm gerçekliğiyle ortaya koyan fotoğraflar…
“Aynı Hatayı Bir Daha Yapmak İstemedim”
Serginin ikinci bölümü, İzzet Keribar’ın 1980’lerden itibaren İstanbul’un farklı semtlerindeki günlük hayatı kayıt altına aldığı fotoğraflarını bir araya getiriyor.
Kore dönüşü eşi ile tanışan İzzet Bey, evlilik, çocuk, geçim telaşında fotoğraf çekmeye ara veriyor ve yaklaşık 20 sene çok sevdiği fotoğraf makinesinden uzak kalıyor. Bu sırada müzik, antika, İsviçre pulları gibi farklı hobilere yöneliyor. 1980’de oğluna aldığı yeni fotoğraf makinesini kurcalarken eski tutkusu alevleniyor. “O zamana kadar pek çok fotoğraf çektiğim için bir şeyler bildiğimi sanıyordum, oysa o benim için çok iyi bir okul oldu” dediği İFSAK’a üye oluyor, ulusal ve uluslararası yarışmalara katılmaya başlıyor. Ödüllerle tanınıyor… O dönemi şöyle özetliyor İzzet Bey: “Geçmişte yapmış olduğum hatayı tekrarlamak istemedim. 80’den sonra bol bol fotoğraf çektim.”
Karanlık odası olmadığı için siyah-beyaz’dan uzaklaşıyor ve renklerin yolculuğu başlıyor…
“1986 yılında arkadaşlarımla birlikte yaptığım bir çalışma bu. Kazlıçeşme’de tabakhaneler vardı, feci kötü kokardı. Fare dolu, pislik dolu, vıcık vıcıktı her taraf. Oraya girdin mi o ayakkabıyı bir daha kullanamazdın. Bütün gün orada fotoğraf çekince akşam eşim beni eve almazdı. Kıyafetlerimi önce balkona koyar havalandırırdık.”
İnsanlar Şansını Biraz Da Kendisi Yaratmalı
Serginin üçüncü ve dördüncü bölümleri, İzzet Keribar’ın çoğunlukla kullandığı doğal ışık ve renkler aracılığıyla “sıradan”ı “sıra dışı” hale getirdiği, Türkiye ve dünyanın farklı noktalarına yaptığı seyahatlerde ürettiği doğa ve kent manzaralarını konu ediniyor.
İzzet Bey fotoğrafların hikayelerine sıklıkla “şanslıydım” diyerek başlasa da en iyi konumu, en uygun hava koşullarını, en etkileyici açıyı ve ona göre fotoğrafların en önemli unsuru “canlı”yı kadraja alma çabalarını dinledikçe, çoğu zaman kendi şansımızı yaratmamız gerektiğini hatırlıyoruz. İzzet Bey’in zamanında dijital makinelere hızlı adaptasyonu ve teknolojiyi hep yakından takip etmesi de bunun iyi bir örneği aslında…
“Pandemiden önceydi… Kitap çekimleri için Afrodisias Antik Kenti’ne gittik. Çok sevdiğim bir saat bu, mavi saat, hep o saatlerde fotoğraf çekerim. Gece olmadan önce, güneş battıktan sonra… O gün de hava kapalıydı ama jeneratörle ışık verdik. İyi ki bu fotoğrafı çektim, biraz sonra jeneratör patladı. Fazla çekim yapamadık. Birçok yerde kapak oldu bu fotoğraf.”


“Ara Güler ekolünden geldiğimiz için, fotoğraflarda ‘insan unsuru’, ‘yaşam’ isteriz. Bu fotoğrafta mesela mimari, açı, ışık tam istediğim gibiydi. Tek ihtiyacım orada gölgeden bir insan geçmesiydi. Güneşten geçse fark edilmeyecek, taşlara karışacak profili…”
“Milyon Fotoğraf İçinden Bunu Seçerim”
Serginin beşinci bölümü, sanatçının dünyanın çeşitli yerlerinde çektiği portreleri izleyicilere sunarken, son bölümü ise yarı-soyut fotoğraflarına odaklanıyor.
Bu bölümde yer alan fotoğrafların pek çoğu ya prestijli dergilere kapak olmuş ya da kıymetli ödüller kazanmış. “En sevdiğiniz fotoğraflar hangileri” diye sorunca Ganj Nehri’nde merdivenden çıkarken çektiği bir fotoğrafı gösteriyor İzzet Bey. “Milyon tane fotoğraf içinden ilk seçtiklerimden biri bu olur” diyor.
Anlattığı hikayeler kadar gösterdiği ilgi, çevikliği, serginin ziyaretçileri ile farklı dillerde iletişim kurması ve bir an olsun bırakmadığı nezaketiyle de söyleşimizi unutulmaz kılıyor İzzet Bey…
“Renklerin Yolculuğu” ve “Bir Keribar Fotoğrafı”
İzzet Keribar’ın eskiden nasıl olduğumuzu ve nasıl bir yerde yaşadığımızı hatırlatan, dünyayı anlamayı ve evrensel bir dil oluşturmayı amaçlayan 125 fotoğrafını bir araya getiren “Renklerin Yolculuğu” sergisini İstanbul Modern’de ziyaret etmenizi öneririz.
Bu röportaj Maison Yirmisekiz & Gentleman dergisinin iş birliğinde, derginin Şubat 2025 sayısında yayımlanmıştır.